Güncel

Okur Postası | Bir kriz var krizden de öte…

Krizin daha da baskılayacağı süreçlerin ön gününde egemenlerle aynı gemide olmadığımızı, aynı gemide olmadığımız gibi onların yarattığı krizin faturasını ödemeyeceğimizi anlamamız, anlatmamız gerekiyor.

ABD ile restleşmeler, Rusya ile yakınlaşmalar, Ortadoğu çıkmazında Katar-İran arasında mekik dokumalar “misak-ı milli” sınırları dışında yaşanırken, Şarbon dahil gıda güvenliğinin kime havale edildiği bilinmeyen bir dönemde bir de bitmez “15 Temmuz Destanı” ile kendinden menkul olan AKP/Erdoğan, içine girdiği krizden, aynı geminin yolcuları olarak kendinden saymadıklarına da keserek kurtulmaya çalışıyor.

Uluslararası arenada ABD’den tutalım da birçok birlik ve ülkeye caka satan Erdoğan, 16 yılda girdiği çıkmazda başta Kürt halkı olmak üzere, işçi-emekçi, kadın-LGBTİ, Alevi-Sünni, doğa ve yaşam alanlarına dönük saldırılarını artırarak, “Vatan Millet Sakarya” naralarıyla her defasında “dış mihraklar-güçler” söylemiyle suçunu gizledi. Şimdi de anda yaşadığımız krizi “ülke bütünlüğü” üzerinden milliyetçilik ile örtme çabasına girmiş bulunuyor.  Bilumum her nevi duruma salça olan AKP/Erdoğan’ın, salçaya da zam geldiğinden habersiz olmasına bağlayarak asıl konumuz olan ‘zamlara’ bir giriş yapalım.

Yine kendilerinin de açık bir şekilde ifade ettiklerinden olsa gerek memlekette “ekonomik kriz yok” söylemini rahatça dile getirmekteler. Fakat açık o kadar büyüyor ki gizlenecek gibi değil! Çünkü TÜİK açıkladı… Gerçi açıklamadan sorumlu tutulan bir yönetici de işten atıldı bu arada ama onu da gizleyiverir bu devlet… “İşten atılması psikolojiktir, psikolojik!” Enflasyon, hükümetin yılsonuna kadarki beklentisini Eylül ayında aştı. Hem de 4/1 kadar bir artışla. %24-25 gibi bir oranla Eylül ayını Ekim’e devretti! Anlayacağınız durum giderek derinleşiyor… Her ne kadar 100 günlük projeler üretip, Orta Vadeli Programın adını Yeni Ekonomik Program olarak değiştirseler de!

Şimdi ayyuka çıkmış olan durumda artık inşaat demiriyle bir yere varılamadığı da görülmüş oldu. Günün koşullarına göre bir ülke ekonomisi düzenlenmesi gerekirken içte ve dışta herkese savaş açtıkları için balon patladı.

Özelleştirmelerle birlikte sunulan imkanların patronların ilgisini çekmesi için kendisi ve yandaşları dışında herkesin yaşamını hiçe sayan bir anlayışla politika üretildi. Sonuç, sıcak para girişi sıvı halden katı hale geçti. Artık hikayeye dönen tarım ülkesi söyleminde, fındık, şeker ve bilumum ürünlerimiz el oldu. El olunca da fiyatı el belirler oldu. Bu krizi görmek istemeseler de mesela Ticaret Bakanlığı’nın ‘ekmeğe zam yok’ açıklamasına rağmen, Ekmek Sanayii İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Cihan Kolivar’ın, “Ekmeği 2 TL’den satacağım, isteyen alır istemeyen almaz” dediği noktalara geldiğimiz de ortada.

 “Zama zam, zamlara zam”

Dövizdeki “dalgalanmaların” artmasıyla iğneden ipliğe her şeye zam geldi. Hem de suya, gıdaya, elektriğe, petrol ürünlerine, tekel ürünlerine, otobüse, okul harçlarına vb. aklınıza gelecek ne kadar ürün varsa. Diğer yandan krizi fırsata çevirmeye çalışanların ülkesi burası… Mesela Bursa’da Şahinler Makine patronunun, “İşten atmayacağım ama zam beklemeyin!” söylemleri tam da bu kriz fırsatçılığının işçi ve emekçilere nasıl yansıdığını ve yansıyacağını gösteren somut bir örnek olarak karşımızda duruyor.

Hal böyle iken, iktidardakiler vatanseverlik-birlik gibi argümanlarla suçun hesabını gizlerken, halk ise şimdilik sokakta, pazarda, evinde, iş yerinde, otobüste zamdan utangaçça bahsetmekte. Kemal Sunal’ın Orta Direk Şaban filmindeki “Zama zam, zamlara zam” sahnesini yaşıyoruz. Alışıyoruz da! Bir zam tufanını anlamadan, yenisi ekleniyor üzerine. Aslında bu furya tek başına ekonomik krizden kaynaklanmıyor, bu furyanın başka önemli bir nedeni daha var: O da son dönemde iktidarın kapsamlı saldırıları altında devrim ve demokrasi güçlerinin tam olarak işlevini yerine getirememesidir. Nedeni; 3. Havalimanındaki işçilerin yeteri kadar sesi olamadığımız, işini geri isteyenin emekçinin sloganını birlikte atamadığımız içindir.

Krizin daha da baskılayacağı süreçlerin ön gününde egemenlerle aynı gemide olmadığımızı, aynı gemide olmadığımız gibi onların yarattığı krizin faturasını ödemeyeceğimizi anlamamız, anlatmamız gerekiyor. Bunun için de yönümüzü, yüzümüzü işçi-emekçilerin yaşam alanlarına, fabrikalara, direniş çadırlarına çevirmemiz gerektiği açıktır. (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu