GüncelMakaleler

Anı-Anlatı | 14 AĞUSTOS’U UNUTMA! (2/2) “Dünyayı değiştirmek isteyenler ölümü yenerler, kahraman olurlar”

"Nubar Ozanyan’ın savaş tecrübelerinden yararlanılması teklifine, Ozanyan’ın tereddütsüz kabul etmesiyle adım atıldı. Nubar Ozanyan bu sefer Kürt halkının mücadelesine destek için yönünü Rojava’ya yine sıcak çatışma alanlarına çevirdi"

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararının ardından, ilk Cuma namazında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbeyi elinde kılıçla vermesinin ardındaki mesajın iyi okunması gerekir.

Bu adımın şimdiye kadar yarı açık veya gizli ama bundan sonra mazlumlara, demokrasi güçlerine, Hristiyan halklara ilan edilen savaş mesajı olarak bilinmesi gerekiyor. Rejim ülke içerisinde halka, rejim karşıtlarına, kadınlara vb. barbar uygulamalara yönelirken, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da şimdi de Kafkaslar’da Ermenistan’a karşı “fetih hareketinin” devamı olarak kılıç sallamaya başladı.

Son zamanlarda iktidar mensupları ve yandaş medya tarafından en çok kullanılan nefret söylemlerinin başında gelen “kılıç artığı”, “kılıç hakkı” söylemlerine camilerde “kılıç gösterileri”nin eklenmesi, zor ve hakimiyet işaretleridir. Yolun sonuna gelmiş rejimin artık yapacak başka bir şeyi kalmadığından, son çare olarak kılıca sarılmış durumdadır.

Bu durum iktidarın kılıçtan başka seçeneğinin kalmamış olduğunu göstermektedir. Bu adımların iktidarın kendinden olmayanları, kendisi gibi düşünmeyenleri, yaşam tarzını benimsemeyenleri zorla sindirme, Müslümanlığa zorlama, aksi takdirde kılıç zoruyla dönüştürme gösterisinin işaretleri olarak anlaşılması gerekiyor. Yani bu kılıç herkese, tüm muhalefete çekilmiştir.

Neden her zaman halklara zor, şiddet, gözyaşı ve acıdan başka hiçbir şey vermemiş olan kılıç simge olarak tercih edilmektedir? Çünkü, siyasal İslam’ın cihat gerçekleştirmek için, zor ve kılıç ile halkların zenginliklerine, alınterine, emeğine el koyan bir anlayışın devamcısı olduğunu söyleyen bir rejim işbaşındadır.

Aynı anlayış yönetimde bulunan halkın değerlerine el koyan, kayyum ile birikmiş değerleri fütursuzca harcayan, kamunun değerlerini kendi özel yaşantısı için harcayan zihniyet yine bugün işbaşındadır.

 

Fetih ve İşgal Bir Devlet Politikasıdır

1915 yılında İttihat ve Terakki yönetiminin muhalefette iken “Özgürlük, Adalet, Eşitlik” sloganı atarken iktidara geldikten sonra Ermeni Soykırımı’nı nasıl gerçekleştirdiğini çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde R.T.Erdoğan’ın da muhalefette iken “mavi boncuk” dağıttığı henüz hafızalardan silinmedi. Arşivler ortada. Ama son 20 yılda ülke ile bölgeyi nasıl kan gölüne çevirdiğine tanıklık ediyoruz. Bu bir devlet politikasıdır.

Bu politika Karabağ’da Ermenistan-Azerbaycan savaşında yenilgiye uğratılmıştır. Ermeni fedai geleneğinin büyük komutanları olan Monte Melkonyanlar, Leonid Azdgalyanlar, Vladimir Balayanlar, Hovsep Hovsepyanlar, Valod Avedisyanlar, Manuk Sahakyanlar, Nubar Ozanyanlar, Şahen Meğeryanlar, Argati Der-Datevosyanlar, Aşod Hulyanlar, Mişalar, Harutyunlar ve Drolar…. On binlerce adsız kahraman sayesinde Kafkaslar’da yeni İttihatçılara geçit verilmemiştir. Nubar Ozanyan’ın da içinde bulunduğu ana yurdun savunulmasında yer alan Ermeni savaşçılar İttihatçıların heveslerini kursağında bırakmışlardır.

 

Nubar Ozanyan Halkının Yanında, Karabağ’da!

Lübnan, Bekaa Vadisi’nde gerilla savaşı eğitimlerini tamamlayan geleneğimizin halk savaşçıları, Türk devletinin sınırlarını hiçe sayarak geldikleri gibi geri dönerek Türkiye’de konumlanmışlardır.

Dersim’de bir dönem faaliyet yürüten Nubar Ozanyan ve Serdar Can; Karabağ’ın bağımsızlık ilanı ve Ermenistan’a bağlanması talebi ile başlayan savaşta, Ermeni halkının yanında olmak için Ermenistan’a gitme konusunda karar kılarlar. En zor, aşılması güç sınırlar yine gerilla savaşının inceliklerini kullanarak aşılır. Artık Nubar Ozanyan ile Serdar Can Hayastan’dadır.

Sovyet Cumhuriyetleri’nden ayrılmış, kendi bağımsızlığını ilan etmiş ama klasik ordusu olmayan, yoksulluk içerisinde oluşturulan gerilla birimlerinin vermiş olduğu savaşın canlı tanığı ve neferi olur.

Hayastan’da savaşın gidişatını değiştiren çok değerli komutanlarla tanışır. Yoldaş olur. Bunların içerisinde öne çıkanlar Monte Melkonyan ile Leonid Azdgalyan’dır. Monte Melkonyan bir Diaspora Ermeni’si, Amerikan vatandaşı olup hayatını Ermeni davasına adamış enternasyonal devrimcidir. Lübnan savaşına Amerika’dan gelerek katılır.

Türkiye’den tehcir edilen Anadolu Ermenilerinin savunmalarında yer alır. Mahallelerde örülen barikat savaşlarına katılır. Halkının savunmasını üstlenir. Oda Lübnan’dan gelmiş olduğundan Nubar Ozanyan ile özel ve çok iyi dostluk kurar.

Gerilla savaşının bütün bilgi, deney ve tecrübelerini en yakın dostu “Burası Karabağ’dır ve son” diyen Leonid Azdgalyan ile paylaşır. Eğitmen ve savaşçı olarak Karabağ mücadelesinde halkının yanında yerini alır.

Karabağ’da savaşta bilenir. Muazzam derecede imkan ve olanaklar ile donanır. Geleneğimizin artık aranan, parmakla gösterilen, savaş ustası olur. Komutan Martager olur.

Bu ara Azerbaycan’daki siyasal değişiklikler ise endişe vericidir. Vefat eden Haydar Aliyev’in yerine babadan oğula geçen aile hanedanlığının başına İlhan Aliyev getirilir. Türkiye’de de görülen Erdoğan ailesinin hanedanlığının aynısı Azerbaycan’da bugün hüküm sürmektedir. İlhan Aliyev “en yolsuz lider” olarak dünyaca ünvanı tescillenmiş bir devlet başkanıdır.

Eşi Mehriban Aliyeva’yı Cumhurbaşkanı I. Yardımcısı ilan ederek hanedanlığını güçlendirmiş, ülkenin zengin kaynaklarını R.T.Erdoğan ailesine, yabancılara peşkeş çekerek ülkeyi ve halkını ekonomik olarak çöküntüye sürüklemiştir.

Muhaliflere hiçbir şekilde “nefes” aldırmazken, milyarlara varan serveti dünya bankalarında gizlenmektedir. Halkın muhalefetini ise “Ermeni düşmanlığı”, “Karabağ savaşı” ile gizlemeye çalışmayı bir politika haline getirmiştir. Savaşın en barbar, en acımasız ve en kötü yöntemlerini Karabağ savaşında kullanmışlar ve savaş suçu işlemiş bir liderdir.

Eli kanlı lider tüm bunlar yetmiyormuş gibi, suçu işleyen kişileri ödüllendirmeyi de ihmal etmemiştir. Örneğin savaşta esir alınan Ermeni-Ezidi askeri Kyaram Sloyan kafası kesilerek köyde dolaştırılmıştır.

Bu yüzden Karabağ’da kazanılan zaferin Kafkas’lara oradan Türk cumhuriyetlerine yerleşme politikasının durdurulması aynı zamanda barbarlığa karşı üstünlük sağlayan savaş olarak anlaşılması gerekir.

Dün Azerbaycan ordusunda varlığı-yokluğu tartışılan DAİŞ teröristleri artık TSK kontrolünde gizlenmeyecek şekilde Ermenistan’a ve Ermeni halkına karşı savaştırılmak üzere Azerbaycan’a taşınmışlardır. Dünya halklarının başına bela olan DAİŞ çetelerinin barbarlıklarına bundan sonra Kafkaslar’da da tanık olacağız. Ama başaramayacaklar.

 

Nubar Ozanyan Kürt halkının yanında, Rojava’da!

Geleneğimiz Ortadoğu-Bekaa Vadisi’nde bin bir emek ve çabaları sonucu yaratılan muazzam değerlerin korunması ve daha ileri seviyelere, yukarı çekilmesinde başarılı olunamamıştır.

Dönemi yaşayan canlı tanık Nubar Ozanyan’ın öğrencisi “Abdullah Öcalan ile Şam’da yapılan görüşmelerde, burada kalınız” demesine rağmen “saha realitesini biz anlamadık”, “Ortadoğulaşamadık” diye anlatıyor. Ama bugün geleneğimizin yeniden açmış olduğu tertemiz, beyaz bir sayfa için “bugün Rojava deneyimimiz daha gerçekçi” diyor.

Bugün Avrupa’dan Amerika’ya, Başur’dan Bakur’a, Rojhelat’tan Rojava’ya kadar siyasal bir güç haline ulaşan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, temelleri Bekaa vadisinde atılan, 15 Ağustos hamlesi ile başlatılan savaşa borçludur. Sonuçları ise ileriki yıllarda kendini gösteren 2012 yılında Suriye Kobane’de tutuşturulan özgürlük ateşi yeni bir dönemin başlangıcı oldu.

PYD (Demokratik Birlik Partisi) önderliğinde yürütülen özgürlük mücadelesi daha ilk günden itibaren Türk devletinin azgın saldırılarına maruz kaldı. İlk günden Ortadoğu’da yakılmak istenen özgürlük ateşi boğulmak istendi. İlk günden Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’na darbe vurmak isteyen TC, dünyanın çeşitli ülkelerinden topladığı DAİŞ çetelerini Suriye sahasına sürdü.

2018 yılına gelene kadar DAİŞ egemenliği altında bulunan topraklarda başta Kürt halkı, Ezidiler, Araplar ile Hristiyan halklar, Müslümanlık adına katliamların en barbar ve en acımazsızlarına maruz kaldılar.

Açılan yaralar bugün dahi kapanmamış, binlerce vaka halen gizemini korurken, binlerce insanın akıbeti halen belli değildir. Dün Filistin halkının davası için gösterilen sevgi, bugün Rojava’da Kürt halkı ve mücadelesine gösterilen sevgiye dönüşmüştür. Rojava Devrimi’nin savunulması için akın akın dünya devrimcileri Rojava’ya gelmeye başlamışlardır.

Azim, kararlılık, mücadelede ısrar DAİŞ çetelerini yenilgiye götürürken, tarihte yaşamadıkları hezimeti görmüş ve diz çökmüşlerdir. Geleneğimizin, hemen yanı başımızda gelişen Kürt halkı ile Hristiyan halkların maruz kaldıkları bu soykırım karşısında sessiz kalması düşünülemezdi. 2013 yılında Rojava’ya gidilip halkların mücadelesinde yer alınmasında karar kılındı.

Nubar Ozanyan’ın savaş tecrübelerinden yararlanılması teklifine, Ozanyan’ın tereddütsüz kabul etmesiyle adım atıldı. Nubar Ozanyan bu sefer Kürt halkının mücadelesine destek için yönünü Rojava’ya yine sıcak çatışma alanlarına çevirdi. Ölümsüzleştiği 14 Ağustos 2017 tarihine kadar Rojava Devrimi’nde yer aldı.

Ortaçağ gericiliğinin kalbine saplanan bir hançer gibi doğan Rojava Devrimi, feodal aşiret sisteminin hüküm sürdüğü düzen içerisinde doğan bir ışıktır. Rojava Devrimi’nin kazanımları herkesin kazanımlarıdır.

Kaybı ise yine tüm insanlığın kaybıdır. Bu yüzden korumak, savunmak herkesin görevi olmalıdır. Rojava’nın kaybı Türkiye devrimci hareketinin kaybıdır. “Kobane düştü düşecek” diyenlere hizmet etmek demektir. Hemen yanıbaşında kılıçtan geçirilen mazlum halklara karşı duyarsız kalan bir komünist hareket asla düşünülemez.

 

Nubar Ozanyan Taburu, Ermeni halkının onuru ve gururudur!

Türkiye’de varlıkları her zaman inkar ve reddedilen, “kılıç artığı” olarak görülen ve her türlü hakarete maruz kalan Hristiyan halklar Rojava Devrimi sayesinde, 1915 yılından sonra ilk defa bir araya gelerek gerçek kimliklerine kavuştular.

Yeni soykırımlara karşı ilk önce Süryaniler, Ezidilerden sonra Ermeniler de kendi öz savunma gücü “Şehit Nubar Ozanyan Taburu” etrafında örgütlendiler. Ordusu olmayan bir halk yenilmeye mahkumdur gerçekliğini öğrendiler.

Yine bir başka gerçeklik ise Türkiye’de olduğu gibi kılıç, zoruyla “Müslümanlaştırılmış Ermeniler” sorununun Suriye’de de var olmasıdır. Suriye çöllerine sürülmüş 300 bin Ermeni’nin hayatıyla sonuçlanan Soykırım’da bugün Rojava’da dilini, kimliğini, kültürünü kaybetmiş kabuklarından doğan bir Ermeni gerçekliği ortaya çıkmıştır.

Ortaçağ karanlığına karşı ezilenlerin umudu ve yeni bir yaşam tarzı şeklinde gelişen Rojava Devrimi, halkların sesi olmuştur. Rojava Devrimi ile birleşip, geçmişte var olan güvensizlik duvarını, aşmak halkların bu coğrafyada birlik ve beraberlik içinde yaşamaktan başka çaresi kalmamışken, oluşturulan “Nubar Ozanyan Taburu” bizlerin güç ve moral kaynağı olmuştur.

Avrupa’dan Amerika’ya, Hayastan’dan Lübnan’a Diaspora Ermeni’leri “Şehit Nubar Ozanyan Taburu”nun her zaman yanında olacak ve TC Devleti’nin her türlü kara propagandalarını boşa çıkaracaklardır.

“Adını Unutan Adam” kitabının yazarı aynı zamanda Filistin mücadelesine katılmış Mehmet Eroğlu, “dünyayı değiştirmek isteyenler ölümü yenerler, kahraman olurlar” diyor. Dün Filistin mücadelesinde olduğu gibi, bugün de Rojava Devrimi’nde ölümsüzleşenler “ölümü yenmişler, kahraman olmuşlardır.”

Dün Filistin’de kaybettiğimiz kimliksiz, mezar yerleri belli olmayan devrimcilerin anıları yazıldığı gibi, Rojava Devrimi’nde kaybettiğimiz yüzlerce Türkiye Devrimci Hareketi savaşçılarının mücadele tarihi de bir gün mutlaka yazılacaktır.

İhanet edenler ile sırt çevirenler dahil olmak üzere…. (Bitti)

ANI-ANLATI | 14 AĞUSTOS’U UNUTMA! (1/2)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu